COP 28: Müzakereler iklim değişikliğinin hızına yetişemiyor

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması’nın 28’inci Taraflar Konferansı (COP 28) Dubai’de yapıldı. Her yıl sonunda düzenlenen, kısaca iklim konferansı dediğimiz bu toplantılar, bir yıl süren müzakerelerin üst düzey katılımla somut hedeflere dönüştürüldüğü bir buluşma aslında. Hükümetlerin yanı sıra sivil toplum örgütleri ve iş dünyası da COP toplantılarına ve müzakerelere (belli sınırlamalar dahilinde) katılabiliyor. 

Dubai’de ne oldu?

Gezegenin geleceğini güvence altına almaya çalışan COP 28 toplantısı, önceki konferanslar gibi büyük umutlarla başladı ve hayal kırıklığıyla sona erdi. Toplantı öncesi en büyük beklentilerden biri, iklim krizine yol açan petrol, kömür ve gaz gibi fosil yakıtların kullanımının sonlandırılmasına dair net bir kararın çıkmasıydı. Paris Anlaşması’nın küresel yüzey sıcaklığını 1,5 derecenin; olmazsa 2 derecenin altında tutma hedefini gözden geçiren ve atılacak adımları belirleyen Küresel Durum Değerlendirmesi (Global Stocktake) metni, bu kararın yer almasını beklediğimiz belgeydi. Metinde sadece “fosil yakıtlardan uzaklaşma” çağrısı yapılabildi. 28 yıldır süren toplantılarda, fosil yakıtlardan vazgeçme konusunda daha somut bir adımın atılamaması, müzakerelerin ne kadar ağır ilerlediğini bir kez daha gösterdi. 

Bilimsel veriler net bir şekilde fosil yakıtları kullanmaktan vazgeçmemiz gerektiğini söylüyor. Kyoto Protokolü başta olmak üzere, seragazı emisyonlarının azaltılması konusunda alınan kararlar var ve bu emisyonların ana kaynağının fosil yakıtlar olduğu biliniyor. Ekosfer, 28’inci COP toplantısında tarih, yaptırım ve kesinlik içermeyen bir fosil yakıtlardan vazgeçme çağrısı içeren bu sonucu yetersiz buluyor. 

COP 28’deki resmi görüşmelerde alınan diğer kararlardan bazıları da şöyle:

  • Etkisi azaltılmamış (karbon tutma ve gömme işleminden geçmemiş) kömür kullanımının kademeli olarak azaltılması çabalarının hızlandırılması.
  • 2030’a kadar küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması ve enerji verimliliğindeki iyileştirmenin yıllık ortalamasının iki katına çıkarılması.
  • Sıfır ve düşük karbonlu yakıtların kullanımını 2050 ve öncesinde hayata geçirerek, küresel net sıfır emisyon hedefine ulaşma çabalarının hızlandırılması.

Bu kararların çoğunun Küresel Durum Değerlendirmesi metninde tavsiye niteliği taşıyan fiillerle yazıldığını hatırlatalım. 

Hedefimizi hatırlayalım

Bilimin ne yapmamız konusunda ne kadar net olduğunu rakamlarla da hatırlatalım. COP 28 başlamadan önce, Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 14 Kasım 2023 tarihinde açıkladığı gibi, küresel seragazı emisyonlarını 2030 yılına kadar, 2019 seviyesinin yüzde 43 oranında aşağısına çekmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutma şansımızı kaybedebiliriz. Önümüzde yedi yıl ve erişmesi zor bir hedef var. Teknik açıdan mümkün ancak mevcut politik kararlar, başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan vazgeçilmenin gecikmesi bizi bilimin işaret ettiği yoldan çıkarıyor. 

Paris Anlaşması kapsamında hükümetler seragazı emisyonlarını nasıl azaltacaklarına dair taahhütlerde bulunuyor. Ulusal Katkı Beyanı (NDC) denen bu belgeler beş yılda bir güncellenerek, anlaşmanın hedeflerine ulaşılması için iyileştirilmesi talep ediliyor. Halihazırda, ülkelerin verdikleri beyanlara bakarak 2030 yılında seragazı emisyonlarını 2019 yılına göre yüzde 2 oranında azaltacağımızı söyleyebiliriz. Bu yeterli mi? Ne yazık ki hayır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu oranın yüzde 43’ü bulması ve sonraki yıllarda da azalışın sürmesi gerekiyor. Zamanımız az, daha hızlı fosil yakıt kullanımını sonlandırmalı, enerjiyi verimli ve tasarruflu kullanarak tüketimi azaltmalıyız. Tüketimi azalttıktan sonra kalan enerji talebini de yenilenebilir enerji kaynaklarından (güneş, rüzgâr, biyokütle gibi) karşılamalıyız. Gidilecek yol belli, ekonomik ve teknik bir sorun yok ancak gerekli politikalar henüz hayata geçirilemedi. Politikacılara baskı yapmaz, fosil yakıt şirketlerini geri adım atmaya zorlamazsak hayata geçirileceği de yok.

Türkiye ne yapıyor?

Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalarken açıkladığı Ulusal Katkı Beyanı’nı bir süre önce güncelledi ve 2030 hedefini kamuoyuyla paylaştı. Açıklanan hedefe göre Türkiye seragazı emisyonlarını 2030’a kadar 695 milyon tonun altında tutmayı hedefliyor. 2038 yılında ise emisyonların tepe noktasına ulaşmasını umuyor. 2021 yılında Türkiye’nin emisyonları, bir önceki yıla göre yüzde 7,7 oranında artışla 564,4 milyon tona ulaşmıştı.

Görüldüğü üzere Türkiye henüz emisyon azaltım hedefi vermedi, emisyonları 564 milyon tondan 695 milyon tonu geçmeyecek şekilde artırma hedefi açıkladı. Hedefi tutturmamız içinse önümüzdeki dokuz yıl içinde (veriler iki yıl geriden geliyor) emisyon artışını 130 milyon tonla sınırlamamız şart. Bu mümkün mü? Yaptığımız hesaplara göre, artış hızı yıllık yüzde 5 bile olsa Ulusal Katkı Beyanı’nda (NDC) verilen hedefe ulaşmak mümkün görünmüyor. 2030 yılında Türkiye’nin emisyonları 875 milyon tona (gidişat) ulaşıyor.

COP 28 toplantısına bu koşullarda katılan Türkiye, konferansta hedeflerini güncellemeye dair ipuçları vermedi. Türkiye’nin Kayıp ve Zarar Fonu ile Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak için girişimlerde bulunduğunu gördük. Türkiye’nin iklim görüşmelerindeki statüsü nedeniyle bu fonlardan faydalanması zor görünüyor, bu konuda uzun yıllardır süren ısrar da henüz bir sonuç vermedi. İklim krizinden çıkmak için Türkiye’nin verdiği hedeflerin zayıflığı da mevcut hedefler için gerçekten fon ihtiyacı var mı sorusunun sorulmasına neden oluyor. Türkiye, iklim ve enerji dönüşümü konularında başka kaynaklardan fon alabilen bir ülke. Pahalı ve dışa bağımlı fosil yakıtlardan vazgeçerek daha ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanması da Türkiye lehine ekonomik bir avantaj yaratıyor. Önerimiz, Türkiye’nin, BM İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması içerisindeki yerini değiştirmeye odaklanmak yerine hedeflerin güçlendirilmesi. Doğru iklim politikaları ekonomik fırsatları da beraberinde getirecektir.

Türkiye’nin müzakerenin resmi ve resmi olmayan bölümlerinde, fosil yakıttan vazgeçme kararının karşısında durup, küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması ile enerji verimliliğindeki iyileşmenin yıllık ortalamasının iki katına çıkarılması gibi hedefleri desteklememesi de müzakere sürecini iyi yönetemediğimizin göstergeleri oldu.

Ne yapmalı?

Yıl sonunda düzenlenen COP toplantılarından beklenen ve iklim krizini durduracak sonuçları almak için sivil toplum örgütlerinin yıl boyunca karar vericiler üzerindeki baskı kurması gerekiyor. COP toplantıları yapısı gereği iş dünyası ve hükümetlerin baskısı altında. COP’tan beklenenleri toplantı başlamadan önce net bir şekilde dillendirmek, beklenen sonuçlar alınmazsa toplantının amacına ulaşmadığını kamuoyuna açık bir şekilde deklare etmek bu baskıyı artırabilir. Böylece politikacıların, zayıf sonuçları bir başarıymış gibi anlatmasının önüne geçebiliriz. 

COP’tan önce düzenlenen, sivil toplumun katıldığı ve atılması gereken adımları özetleyen küresel bir toplantı da resmi müzakereler üzerindeki baskıyı artırabilir. Böylece çıtanın seviyesini şirketler ve onların etkisindeki hükümetler değil biz belirlemiş oluruz. Bu süreçte her sivil toplum örgütüne, her ülkeye büyük görevler düşüyor. Yaşadığımız kentteki, ülkedeki yöneticileri harekete geçmeye davet etmeli ve icraatlarının takipçisi olalım. Ulusal ve yerel kampanyaların sayısı ve görünürlüğü artarsa, iklim siyaseti yerelden ulusala uzanabilir ve gereken kararların alınması yönündeki talepler karar alıcılara ulaşabilir. Tarih Ver kampanyamız da bunu amaçlıyor. İklim krizini durdurmak için her gün bir adım atıyoruz, yapılacaklar konusunda bir fikir birliği var ancak hızlanmalıyız. Sen de kampanyaya katıl!

Ekosfer Logo

Söğütlüçeşme Cad. No: 186/12 Kadıköy İstanbul
iletisim@ekosfer.org